Pek çoğumuz daha minicik yaşlarımızdan itibaren büyüklerimizden “Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; pireler berber, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken …” diye başlayan masallar dinlemişizdir. Hatırlayın lütfen dinlediğiniz yada okuduğunuz masalları; hangimiz etkilenmemişizdir ki bu masallardan…
Öyle şeylerdir ki masallar; ta geçmişten günümüze yaratılmış, ağızdan ağıza, kuşaktan kuşağa sürüp gelen; hayallerle, sihirlerle çoğunlukla da olağanüstü durum ve olayları yine olağanüstü kahramanlarla anlatan, simgesel ama bir o kadar da yol gösterici, sorgulatıcı, keşfettirici ve farkındalık yarattırıcı yolculuklardır.
Eğitmen, Bedia Cicioğlu çok güzel tanımlamış masalları ve onların sadece çocuklar için değil yetişkinler için de olduklarını dile getirmiş;
“Bir varmış bir yokmuş; bir zamanlar, bir ülkede, içlerinde büyüttükleri hayallerini deneyimlemek isteyen çocuklar yaşarmış. Çocukların hayallerinin sınırı yokmuş ama yetişkinlerin onları sımsıkı çevreleyen sınır koyucuları varmış – çevre baskısı, etik, din, sosyal kurallar – ve daha birçokları. Yetişkinler, hızla büyüyen çocuklarına anlatmak istemişler içinde yaşadıkları gerçekleri. Çocukların hayalleri ile karşılaşınca masallara sığınmışlar. Masallar hayallere bulanmış, evreni anlamaları ve yeni evrenleri keşfetmeleri için eşlik etmişler onlara; zor zamanlarda yol göstermişler, yoldaş olmuşlar; yanlışlar içinde doğruyu, doğrular içinde yanlışı buldurmuşlar; insana özünü sorgulatmışlar. Çocuklar ve onları büyüten yetişkinleri masallar birbirine bağlamış. Sınırları fark etmişler, sınırları aşmayı öğrenmişler, yanlışa sınır koymuşlar, doğruyu sınırdan aşırmışlar. Artık, hem çocuklar hem de yetişkinler içinmiş masallar. Sonra gökten üç elma düşmüş… Paylaşmışlar.”
İşte tamda bu noktada masallar biz koçların en büyük yardımcılarından birisi oluveriyor. Masal anlatıcısı ve masal terapisti Judith Malika Liberman’ın “Masal Terapi” kitabının önsözünde belirttiği gibi masal dünyasına danışanı ile birlikte yolculuğa çıkan bir koç danışanının “sihre, büyüye inanan parçasını uyandırmaya, içindeki yıldız gözlü oyunbaz çocukla tekrar bağ kurarak bir oyun oynamaya davet ediyor…”. Koçun bu davetiyle danışan kendisiyle yüz yüze gelme fırsatı yakalıyor ve iç dünyasındaki yanlışlarla doğruları sorgulayarak kendisini keşfetme yolunda adımlar atmaya başlıyor. Hepimizin bildiği gibi herşeyin başı kendini keşfetmektir. Koç, bu keşif yolculuğunda sadece danışana eşlik eder. Bir kere bu keşif yolculuğu başladığında, danışan artık masallardaki gibi kendi sihirli dünyasını keşfetmeye ve sanki o masal kahramanlarının kulaklarına fısıldadığı gibi kendi hayatını yeniden yorumlamaya başlar.
Yine, Liberman’ın “Masal Terapi” kitabı ile devam edelim;
“Masallar bilge arkadaşlar gibidirler.
Sana gelmelerinin bir sebebi vardır.
Bu oyunda tesadüf yok!
Bırak masal içine işlesin; bırak zihinin sen metroda giderken onunla oynasın. Masallar anlaşılmak ve çözülmek değil deneyimlemek ve tadını çıkarmak içindir.”
Masallar, dinleyicilerine bir şeyleri düşündürtüp hayal ettirerek, hissiyat uyandırırlar. Nitekim, masal dinlerken, hayal gücümüz devreye girer ve o büyülü dünyayı ve o anları hissederek düşünürüz. Öyleyse, biz koçlar da danışanlarımızı kendi masal dünyalarına davet edelim ve bırakalım zihinlerindeki dünyalarını keşfetsinler ve kendi benliklerinin keyfini çıkartarak hayatlarının tadını varsınlar.
İyi bir koç aynı zamanda iyi bir masal anlatıcısı olmaya gayret etmeli ki anlattığı masallar ile birçok farklı konuyu ele alabilsin, danışanına hayaller kurdurtarak, iç dünyasında değişimi yaratabilsin, çözüm arayışı için cesur adımlar attırabilsin. Nasıl masal kahramanları yollarında karşılaştıkları tüm güçlüklerin üstesinden eninde sonunda gelebiliyor ve hedeflerine ulaşabiliyorlarsa danışanlar da, aynı masallardaki kahramanlar gibi, kendi hedeflerine ulaşabilsinler.
Haydi “Bir Masal Anlat Bana” anlat ki o sihirli dünya eşlik etsin hayata…
Dr. Cumhur HANOĞLU